Köprüde Buluşmalar'da dün

14 Nisan Cumartesi

Eurimages: Bir çeşit ÖSS

Köprüde Buluşmalar son gününde, “Eurimages Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey” adlı etkinlik ile başladı. Eurimages Proje Yöneticisi Francine Raveney ve Eurimages Türkiye Delegesi Zülfikar Kürüm’ün konuşmacı olarak katıldığı etkinlikte, projeleriyle Eurimages’a başvurmak isteyen sinemacılar için pek çok teknik ve yararlı bilgi paylaşıldı.

Özellikle ilk ve ikinci filmleriyle başvuran sinemacıların çektikleri kısa filmlerden karar verenlere yardımcı olacak her türlü materyali göndermeleri vurgulanırken, Zülfikar Kürüm yapılan başvurularda iyi yazılmış yönetmen ve yapımcı görüşlerinin çok önemli olduğunu ekledi. Eurimages başvurusunu ÖSS'ye hazırlanmak gibi olduğunu söyleyen Kürüm, şunları ekledi: “En büyük rakibiniz kendinizsiniz aslında, öyle düşünmek lazım. Projeniz ne kadar kemale ermişse, şansınız da o kadar çok. Dolayısıyla ‘başvurduğunuz ayda kaç tane başvuru yapılmış, onlar seçilirse biz seçilmeyiz’ diye düşünmemek gerek. Çünkü başvuru çok olduğunda Eurimages’ın o aya ayırdığı fonda da bir mütekabiliyet oluyor.” Bir kez projenizle reddedildiğinizde tekrar aynı projeyle başvurulamayacağını hatırlatan Raveney, “Oluşturacağınız en güçlü başvuru dosyasıyla başvurmalısınız” dedi. 

Eurimages’ın asıl amacının kültürel çeşitliliği teşvik ederek “art house” projeleri desteklemek olduğunu söyleyen Raveney, “Eurimages, başka yerden finansman bulamayacak filmlere bir şans sunuyor, fakat sadece birbirine benzeyen filmler yapılmasın diye de bir değişim söz konusu. Daha önce Eurimages fonlaması için uygun görünmeyen korku, bilim kurgu gibi tür filmleri, artık böyle görülmüyor” dedi. 

Türkiyeli sinemacıların ortak yapımlarda sadece belli ülkeleri tercih ettiklerini söyleyen Kürüm, sözlerini şöyle bitirdi: “Portekiz, Gürcistan, Rusya ya da İskandinav ülkelerine de bakmakta fayda var. Bu ülkelerin ortak yapım anlamında sunacağı çok şey var. Biz ancak ana yapımcı olarak başvurabiliyoruz, çünkü Kültür Bakanlığı küçük ortak olduğunuzda sizin projenizi ortak yapım olarak kabul etmiyor; fakat yakında gelecek yasa değişikliğiyle bunun da değişeceğini umuyorum.”

Festivale gitmek ya da gidememek…

Köprüde Buluşmalar güne “Belgesel: Festivale Giden Yol” adlı etkinlikle devam etti. Yönetmen-yapımcı Carlos Hagerman, Hot Docs endüstri programcısı Dorota Lech ve yönetmen-yapımcı Niek Koppen’ın katıldığı bu konuşmanın moderatörlüğünü kurgucu-yönetmen Eytan İpeker yaptı.

Festivallerin ve TV’lerin belgesellerden ve belgeselcilerden farklı beklentileri olabileceğine değinen konuşmacılar, bu ayrımın belgeselciler üzerinde bir etkisi olup olmadığını tartıştı. Bazen belgeselcilerin farklı uzunluklarda festival ve TV için iki farklı versiyon çıkardığını söyleyen Koppen’e karşılık Hagerman, Meksika’da durumun böyle olmadığını ve TV’lerin belgesellerle hiç ilgilenmediğini söyledi.

Belgesellerin bazen konusuyla, bazen de orijinal hikâye anlatımıyla etkileyici olduğunu söyleyen Hagerman, şunları ekledi: “Filminiz bittiğinde, o dönem nasıl filmler sizinle birlikte festivallere başvuracak bilmiyorsunuz. Belki aynı mevzuyla ilgili çok benzer iki film aynı festivalde olacak. Filmin nasıl bir politik ve ekonomik atmosfere çıkacağını bilmek de zor. Ben, Those Who Remain filmimi yaptığımda göçmenlik bir mevzu değildi. Birkaç ay sonra Arizona’da göçmenlik karşıtı bir yasa imzalandı ve bir anda her şey değişti. Bazen festival sürecinizi etkileyen şey, doğrudan filminizle değil; market ve dünyada yaşanan olaylarla ilgili de olabiliyor.”

Toronto Film Festivali programını ve Hot Docs’taki marketi yöneten Lech, gündemle ilgili filmleri seçmeye özen gösterdiklerini fakat belgeselcilerin, kendilerini sırf finansman bulabilmek için bu tema ve konular üzerinden film yapmaya zorlamamaları gerektiğini vurguladı. Festivale seçilmenin çok zor bir süreç olduğundan bahseden Lech, bazen içinde bulunulan bölge veya ülkedeki festivaller üzerinden yurtdışına açılmanın daha sağlıklı olduğunu söyledi. “Her film çocuğunuz gibi ve nasıl her çocuğunuz aynı değilse, her filminiz de aynı değil” diyen Hagerman ise, sinemacıların filmlerini tanımaları gerektiğini dile getirdi: “Those Who Remain çok başarılı bir festival süreci geçirdi ve bir sürü ödül aldı. El Patio De Mi Casa ise festivallerde yanında pek çok üniversitede gösterildi. Her filmden aynı süreci geçirmesini bekleyemezsiniz, fakat her film birileri için özeldir ve asıl mesele o grubu bulabilmektir.”

“Film, sinemacının imzasıdır. O imzaya nasıl ulaşacağınız, sinemayı sanat yapar” diyen Koppen, sinemanın teknolojiden bağımsız olduğunu ekledi. Teknik olarak mükemmel olmayan filmleri de festival ve marketlere seçtiklerini belirten Lech, “Teknoloji size yapmak istediğiniz filmi yapmanıza yardımcı olur ama teknolojiye sahip olmak sizi sinemacı yapmaz. Önemli olan unsur orada kişisel ve özel bir iş üretebilmek” dedi.

Festival yolculuğu öncesi gözüne güvendiğiniz insanlardan fikir ve tavsiye almanın önemini vurgulayan konuşmacılar, film yapmanın bir iletişim aracı olduğunu ve filmi iletişime de açmak gerektiğini vurgulayarak konuşmayı bitirdi.

Kurgu: İnanılmaz bir çatışma alanı…

Köprüde Buluşmalar’da günün bir diğer etkinliği “Kurgu: Yaratıcı Süreçte Beraber Çalışma”, kurgucu-yönetmen Eytan İpeker ve yönetmen Zeynep Dadak’ın katılımıyla yapıldı. Kurgucu ve yönetmenin ilişkisinin masaya yatırıldığı konuşmada, kurgucu seçimindeki kriterlerden birlikte çalışma pratiklerine kadar pek çok konuya değinildi.

Yönetmen ve kurgucu arasındaki ilişkinin yoğun ve çok kişisel olduğunu söyleyen Dadak, şunları ekledi: “Kurgucunun daha önce yaptığı işlere, nasıl bir sinemasal algısı olduğuna bakarım. Her projenin ihtiyacı farklıdır. Kurgucu çalıştığı işlerde kurgu mantığını ne kadar o işe göre değiştirebilmiş, önemlidir benim için.”

“Birlikte çalışana kadar tanımıyoruz aslında birbirimizi” diyen İpeker, yönetmen ve kurgucunun birbirlerinin zevklerinden, sevdikleri müzikten, hayat görüşünden ya da politikadan konuştuklarında iş ilişkilerinin rahatladığını ve aralarında ortak bir dil kurabildiklerini söyledi. Referansların tuttuğu noktada daha verimli çalışıldığını ifade eden İpeker, bir yönetmenin kurgucu seçimini oda arkadaşı seçmeye benzetti.

Birlikte çalışırken duygu ve ritim konusunda da uzlaşmanın önemini vurgulayan Dadak, konuyla ilgili şöyle dedi: “Biz bir sahne için, kestiğimiz yer iki saniye daha az kalsın mı kalmasın mı diye üç gün düşündük. Önemli olan iki şey var: Duygu ve ritim… Devamlılık belki dördüncü, beşinci sırada. Kurgucuyla o duyguda ortaklaşınca da daha iyi ilerliyorsunuz. Film inanılmaz bir çatışma alanı. Bir sahne on farklı şekilde de kesilebilir, ama uzlaşmak zorundasınız bir noktada.”

Yönetmen ve kurgucu arasında, sağlıklı bir dozajda gerilim ve çatışmanın gerekli olduğunu belirten İpeker, perspektif kaybedildiğinde dışarıdan bir gözün faydalı olduğunu ve filmlerin aslında bundan çok büyük fayda gördüğünü ekledi.  

Eğer hikâye varsa film yap, ikilem varsa dizi!

Köprüde Buluşmalar’ın son etkinliği, senarist Ece Yörenç ve Berkun Oya, senarist –danışman Soni Jorgensen ve Torino Film Lab’ın yöneticisi Eilon Ratzkovsky’nin katılımıyla yapılan “Dizi Senaryo Yazımı: Büyük Fikirler Küçük Ekran” adlı konuşma oldu. Moderatörlüğünü yapımcı Yamaç Okur’un yaptığı etkinlikte, TV ve dijital platformlardaki hikâye yazımı karşılaştırılarak günümüz piyasasında nelerin değiştiği konuşuldu. 

Yaprak Dökümü ve Aşk-ı Memnu gibi başarılı dizilerin senaristi Yörenç, iki buçuk saatlik dizi yazmanın çok vahşi olduğunu ve artık fiziken çok yorulduğunu dile getirdi: “Ben bu işe başladığımda 40-45 sayfa yazıyorduk, 50 sayfa yazdığımızda uzun oldu diyorduk. Bu giderek 60, 70’leri buldu. Prodüksiyonlar artık çok büyüdü. O paraları karşılayabilmek için, reklam sürelerini artırdılar. Reklamın saniyesi Türkiye’de çok ucuz olduğu için de diziyi uzattılar. Olan oynayana, çekene ve yazana oldu.”

Tiyatro ve sinemada işler üreten Oya, Türkiye’de dijital platforma yapılan ilk iş Masum’un ‘created by’ konseptiyle yapıldığını anlattı: “BluTV benden bir proje üretmemi istedi. Bayrak adlı oyunumu senaryolaştırma fikri ortaya çıktı. İnanılmaz bir özgürlükle çektik. Hiç yarı yolda bırakmadılar bizi. Eleştiri ve öneri yapıyorlardı ama karar mercii bendim.”

İsveç’e dönmeden önce uzun yıllar Amerika’da senarist ve danışman olarak çalışan Jorgensen, ülkesinde ve Avrupa’da ‘auter’ geleneğinin senaryoyla ilgili yanlış bir algıya sebep olduğunu anlattı: “Bergman da senaryosunu kendi yazıyordu, ama unutuyorlar ki sinemaya önce senarist olarak başladı. Bu kadar iyi bir sinemacı olmasının sebebi çok iyi bir senarist ve yönetmen olması; bu da zaten ender bir kombinasyon. Uzun yıllar bu ‘auter’ geleneğinden dolayı, İsveç televizyonları önemli olan yönetmen diye düşünüp senaryo yazma deneyimi olmayan insanları çalıştırdı. Sonra da ilerleyemediklerinde bir panik beni aradılar.”

“Eğer hikâye varsa film yap, ikilem varsa dizi” diyen Ratzkovsky, Avrupa’nın kaliteli dramalar yaratmak için yönetmenden çok senariste görev düştüğünü anlamasının uzun sürdüğünü söyledi. Yeni yazarlar için tavsiyeler veren Jorgensen, “Önce lokale dair bir şey üretin. Daha önce izlediğiniz, hâlihazırda piyasada olan bir işe benzer bir proje olmasın bu. Orijinal olmayı zorlayın. Karakter gelişiminde kendinizi geliştirin” dedi.

Köprüde Buluşmalar’da kazanan projeler belli oldu!

13’üncüsü düzenlenen Köprüde Buluşmalar, 13 Nisan Cuma akşamı Fransız Kültür Merkezi’nin ev sahipliğinde yapılan resepsiyonda, ödül ve fon desteği alan proje ve filmleri açıkladı. 

  • 30.000 TL değerindeki Köprüde Buluşmalar Ödülü’nü Normal filminin yönetmeni Ali Kemal Çınar, yapımcısı Sinan Yusufoğlu ve ortak yapımcısı Nesra Gürbüz aldı.
  • 8000 Avro değerindeki CNC Ödülü’nü Yeni Şafak Solarken projesinin yönetmeni Gürcan Keltek ve yapımcısı Arda Çiltepe aldı.
  • Melodika Ses ÖdülüBeni Sevenler Listesi projesinin yönetmeni Emre Erdoğdu ile yapımcıları Emine İzmir ve Zeynep Koray’a verildi.
  • Bir Gün ya da Günün Bir Parçası projesinin yönetmeni Burak Çevik ve yapımcısı Selman Nacar, GeniusPark Görsel Efekt Ödülü’nü aldı. 
  • Kardeşimin Ordusu adlı projenin yapımcısı Adam Isenberg’e, dört aşamalı Akdeniz Film Enstitüsü (MFI) Senaryo Atölyesi Ödülü verildi. 
  • Bu yıl ikinci kez verilen Transilvania Pitch Stop Ödülü, yapımcı Oana Giurgiu tarafından Paşa Gönlüm İstedi Kayboldum projesinin yapımcısı Engin Palabıyık ve yönetmeni Berrak Çolak’a verildi.
  • Bu yıl ilk kez Komşular Platformu’na özel verilen Postbıyık Ses Post-Prodüksiyon ÖdülüYalın Özgencil ve Sertaç Toksöz tarafından The Empty House projesinin yönetmeni Rati Tsiteladze ve yapımcısı Nino Varsimashvili’ye verildi.
  • Filmin renk düzenleme ve online kurgu işlemlerini kapsayan Color Up Ödülü ve Daire Creative Görsel Tasarım ÖdülüSaf filminin yönetmeni Ali Vatansever ve yapımcısı Selin Tezcan Vatansever’e takdim edildi.
  • Kazanan filme dağıtım garantisi, dağıtımcı payı almadan gösterim imkânı ve dağıtım sırasında tanıtım desteği veren Başka Sinema ÖdülüGüvercin Hırsızları filminin yönetmeni Osman Doğan ve yapımcıları Sinan Sertel ile Turgay Şahin’e sunuldu. 
  • Paz Dijital İletişim ÖdülüSon Çıkış filminin yönetmeni Ramin Matin ve yapımcısı Emine Yıldırım’a verildi.

Fotoğraf: Yücel Kurşun

Yukarı