Shirin Neshat: “En büyük ilham kaynağım Ortadoğulu kadınlar”

15 Nisan Pazar

İran doğumlu New Yorklu sanatçı ve sinemacı Shirin Neshat, Yapı Kredi Kültür Sanat’ta sinema yazarı Esin Küçüktepepınar’la birlikte festivalin son sohbetini gerçekleştirdi. Bu yıl festivalin “Sinemada İnsan Hakları Yarışması” jürisinde yer alan sanatçı, konuşma boyunca fotoğraf ve video işleri hakkında bilgi verdi, film yapma deneyimlerini dinleyicilerle paylaştı.

Şiirsel bir dilinin olduğunu söyleyen Neshat, edebiyat ve tarihle iç içe eserler yaptığını; kendi yaşadıklarına paralel olarak yaptığı işlerde hüzün ve karanlığın hâkim olduğunu söyledi: “Önce sanatçıyım, sonra kadın sanatçıyım, sonra İranlı bir kadın sanatçıyım. En büyük ilham kaynağım Ortadoğulu kadınlar. İşlerimi onların mücadeleci hayatlarıyla özdeşleştiriyorum.” Fotoğrafların üzerinde sık sık kullandığı şiirlerle ilgili olaraksa “Fotoğrafların üzerine yazmayı seviyorum çünkü o şiirler görülen bedenin sesi oluyor, ona hayat veriyor. Müzik gibi bir nevi…"

Önce Erkeksiz Kadınlar, sonra bu yıl festival kapsamında da gösterilen Ümmü Gülsüm’ün Peşinde filmlerini çeken sanatçı, bu süreçte edindiği deneyimlerle ilgili şöyle dedi: “Hep en zor projeleri seçiyorum. Ümmü Gülsüm hakkında Mısırlı yönetmenler bile bir film çekmemiş. Çünkü hâlâ çok kutsal bir figür. Filmleri çok kısıtlı bütçelerle çekiyoruz. Bu yüzden de mükemmel olmadıklarını özellikle göstermek istiyorum. Bazen altı yılınızı harcayıp işin sonunda gerçekten bir şey başarırsınız ama bu başarı mükemmel değildir. Bu yüzden film yapmaya başlarken çok büyük bir kitle tarafından izlenmeyeceğini bilerek işe koyuluyoruz. Zaten bu filmleri herkes izlesin ve beğensin diye yapmıyoruz. Senaryoyu yazarken hep destek alıyorum ve daha da önemlisi hep ‘elimdeki hikâyeyi izleyiciye nasıl veririm?’ diye düşünüyorum. Kiarostami, Bergman, Tarkovski gibi yönetmenlerden etkilendiğimi söyleyebilirim.” Neshat sinema sektöründe neden yeteri kadar kadın olmadığı konusundaysa “Kadınların anlatmak istedikleri hikâyelerle erkeklerin anlatmak istedikleri hikâyeler çok farklı. İzleyici erkeklerin anlattığı hikâyeleri istiyor” dedi.

İran’da 1979’daki devrimden sonra ülkesinden göç etmek zorunda kalan sanatçı, Türkiye’yi artık gidemediği, işlerini sergileyemediği memleketi İran’ın yerine koyduğunu söyledi. Göçün devam eden bir süreç olduğunu paylaşan Neshat, “Eğer bu yaşadıklarımı yaşamasaydım bir sanatçı olmazdım diye düşünüyorum. Bir gün İran’la ilgili bir iş yapmak istemiyorum da yapabileceğimi de düşünmüyorum. Ama her zaman İranlı bir sanatçı olarak işlerimi yapacağım” dedi. Sanatçı bu anlamda kendi işlerini kimilerinin sesini duyurmak ve dünyayı değiştirmek için bir araç olarak değerlendirdi.

Sanatçı son olarak ise sinemayla ilgili deneyimini bir üst seviyeye taşımak adına ilerleyen zamanlarda izleyicinin film içinde yürüyebileceği, sinematografik öğelerle görsel sanatı bir araya getireceği bir projesinden bahsetti.

Fotoğraf: Elif Gökçe

Yukarı