Ümit Ünal ile festival sohbeti, İrlanda’dan bir Western, Bir Gün

14 Nisan Pazar

Ümit Ünal ile festival sohbeti

Festivalin Ulusal Yarışma Jüri Başkanı, yönetmen, yazar ve senarist Ümit Ünal'ın katılımıyla bir sohbet yapıldı. 9, Ara, Gölgesizler, Ses, Nar, Sofra Sırları gibi pek çok başarılı filme imza atmış yönetmen, Yeşilçam'ın son döneminde senarist olarak çalışmaya başlamasını büyük bir şans olduğunu anlattı. "İzmir'de sinema okurken, okulda bir senaryo yazmam gerekiyordu. Ben de teyzemin hayatından çok etkilenmiştim, onun hayatını senaryolaştırmaya çalıştım. İstanbul'da tanıdığım yok ama 'İstanbul'a gideceğim ve Müjde Ar oynayacak bu filmde' diyorum. Okulda herkes bana gülüyordu. O zaman Yeşilçam'a yazmak önemsenen bir şey değildi, sirke kaçmak gibiydi. Fakat Müjde'ye senaryo yazmak benim hayatımı değiştirdi."

1986 yılında Halit Refiğ'in çektiği Teyzem filmiyle Yeşilçam'da senarist olarak çalışmaya başlayan Ümit Ünal ilk filmi 9'u 2001 yılında çekti. Tek mekânda geçen bir cinayet soruşturmasını anlatan film İstanbul Film Festivali’nde En İyi Türk Filmi seçildi, Türkiye'nin Oscar adayı oldu ve yurtdışında pek çok festival dolaştı. Yönetmen 9 filminin fikrinin ortaya çıkışını şöyle anlattı: "35mm çekerken bir uzun metraj film 25 kutudan oluşurdu. 40 kutuya film çekebilen yönetmenler vardı. İnanılmaz ekonomik çalışma alışkanlığı vardı o dönemde. Atıf Yılmaz da böyle çalışırdı. Sadece en gerekli planları çeker, ne çekeceğini çok iyi planlardı. Ben onlardan çok şey öğrendim ve ben de böyle bir refleks ile çalışıyorum. Bir filmde en çok para harcanan şey mekân, yer değiştirirken harcanan vakit. Her gün, her saat para demek. Ben de acaba mekânı değiştirmeden bir film çekebilir miyim düşündüm, sadece bir ışığın altında. Oradan da bir cinayet hikâyesi çıkmış oldu."

Sanatçı sorumluluğundan çok sanatçı duyarlılığına inandığını söyleyen yönetmen, sanatçıların iç seslerini dinlemelerinin çok önemli olduğunu vurguladı. Her sanatçının dünyayı çoğunluktan farklı gördüğünü ekleyen Ünal bunun için "beyinde oluşan bir çeşit kısa devre aslında bu" dedi. Her sanat eserinin önce sanatçı tarafından sonra izleyici, dinleyici veya okur tarafından ikinci kez yaratıldığını ifade eden Ünal, bunu şişenin içine mektup koyarak denize atmaya benzetti ve şunları ekledi: "Herkes kendi algısıyla bir şey anlıyor olacak sizin işinize baktığında. Dolayısıyla bir noktada izleyiciyi unutmak lazım."

İrlanda’dan bir Western: Kazı

Mayınlı Bölge seçkisinden Kazı, filmin başrolünde ve aynı zamanda bu yıl festivalin Uluslararası Yarışma jürisinde yer alan Moe Dunford ile yönetmenler Andrew ve Ryan Tohill’ın katılımıyla gösterildi. Bir aile dramı olarak yola çıkıp gizem filmine evrilen Kazı, Kuzey İrlandalı Kardeşler Andrew ve Ryan Tohill’in ilk filmi. Gösterimin ardından izleyiciden gelen soruları yanıtlayan oyuncu ve yönetmenler, filmin İrlanda kültürüyle yoğrulmuş olduğunu söyledi.

Senaryo süreci nasıldı? Size geldiğinde müdahale ettiniz mi?
Yakın bir arkadaşımız yazdı senaryoyu. Okuduğu bir haberden ilham almış; Kuzey İrlanda’daki Troubles sırasında öldürülüp gömülen çocuğunun kemiklerini bulmaya çalışan bir adamın haberi. Biz geç bir aşamada dahil olduk senaryoya, bir yönetmen bakışı katmak üzere müdahale ettik. Bataklık ayrı bir karakter filmde, baskıcı bir özelliği var; onunu etkisini yedirmek gerekiyordu. Özellikle John Hillcoat'un The Proposition / Teklif filminden etkilendik ve bir İrlanda Western'i yapmaya çabaladık.

Peri ağacının suyun içine koyup içtikleri meyvesi neydi?
Peri ağacı İrlanda mitolojik/folklorik bir öge, başka bir diyara açıldığı düşünülüyor. İnanç o ki; ağaç dikili olduğu araziye bereket verirmiş. Ancak ağaca zarar verirseniz, toprağı ve arazinin sahibini lanetlermiş. Özellikle kırsal kesimde çok bilinen bir mit bu. Gerçekten de bir peri ağacının kesilmesini önlemek için koskoca bir otobanın yönünün değiştirmiş olduğu var. Meyvesinin ise bir şeyler hatırlamaya yardımcı olduğu söyleniyor.

Troll’lerin aşkı: Sınır

Cannes Film Festivali’nde geçtiğimiz yıl Belirli Bir Bakış bölümünde En İyi Film seçilen Sınır, Let the Right One In / Gir Kanıma adlı kitabıyla büyük başarı kazanan John Ajvide Lindqvist’in bir diğer eserinden uyarlama bir kara film. Uluslararası Yarışma’da Altın Lale için yarışan, Ali Abbasi’nin ikinci uzun metrajı Sınır’ın gösteriminin ardından yönetmenin katılımıyla soru-cevap yapıldı.

Yönetmen Abbasi, filmdeki troll teması ve bunun bir metafor olarak kullanılıp kullanılmadığı üzerine şunları söyledi: "Troll kavramı İskandinav, Nordik mitolojiye ait bir kavram, trolller bebekleri kaçırıp kendi çocuklarıyla değiştirirler. Aldıkları çocukları bazen yerler. 2018 de troller çocuk kaçırsaydı ne yaparlardı sorusuna yanıt aradım. Senaryoyu geliştirirken biraz da gerçekle örtüşmesi için böyle yaptık, sonuçta Harry Potter çekmiyoruz. Troller hakkında Vikipedi’den fazla bir şey okumadım doğrusu. Böyle bir durumda ya Nors mitolojisini kitap kitap okursunuz ya da bir metafora dönüştürürsünüz; ben de öyle yaptım. Dışlanmış olmaları mı mesele, bilmiyorum doğrusu. Benim gibi Ali, Ahmet, Hasan’lardan yüzbinlerce var Avrupa’da, bulaşık yıkayarak yerleri siliyorlar. Ben aralarından bir şekilde sıyrıldım, film yapıyorum. Başka türlü de olabilirdi. Ama İran’da kalsaydım yerleri silmezdim. Ama Avrupa’da da işinin elinden alındığını düşünen bir çok Avrupalı alt ekonomik sınıftan insan var. Sonuçta bakış açısına bağlı."

Yönetmen, geçtiğimiz yıl En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı dalında Akademi Ödülü'ne aday gösterilen filmin makyaj çalışmasıyla ilgili olarak da "Oyuncuların yüzde 90 sahnesi plastik makyajla çekildi. Belki 50-60 sahnede ancak yüzlerinde bilgisayar müdahalesi vardır" dedi.

Parçalanmış bir evlilik hikayesi: Bir Gün

“Çiçek İstemez” bölümündeki Bir Gün, Zsófia Szilágyi’nin ilk uzun metrajlı filmi. Cannes’da FIPRESCI Ödülü’nü alan film, 30’lu yaşlarındaki Anna’nın iş, evlilik ve ebeveynliğin insanı kendisine yabancılaştıran etkisini beyazperdeye taşıyor. Filmin başrol oyuncusu Zsófia Szamosi, Cinemaximum City’s Nişantaşı'nda yapılan gösterimin ardından izleyicinin sorularını yanıtladı.

Yönetmenin çocuğu var mı? Bu motivasyonu nasıl yakaladığını merak ediyorum.
Evet var. Filmin yapım sürecinde benim henüz kendi çocuğum yoktu. Ama ilk anne rolüm değildi, onu da eklemek istiyorum. Ama bir sanatçı olarak alışılmadık durumlara hazırlıklı olmalıyız diye düşünüyorum.

Macaristan sosyalist deneyimi yaşamış bir ülke. Kadının çıkmazda olması bakımından her iki sisteme de oturan bir film olabilir miydi? Yoksa bugünün Macaristan’ın sorunu mu?
Sosyalist dönemde çocuktum. O döneme dair deneyimim yok. Fakat bugünkü Macaristan’a özgü olduğunu düşünüyorum. İki aydın aile üyesinin o kadar az kazanması ve hiçbir şekilde bu dengeden çıkamaması aslında bugünkü Macaristan’ın bir gerçeğidir. Aslında Avrupalı arkadaşlar bir hukukçu, bir dil öğretmeni niye ve nasıl para kazanamıyor diye kızıyor ama Orta Avrupa’nın bir gerçeği bu. Bir dil öğretmeni ve hukukçu da ay sonuna kadar zar zor aile bütçesini idare edebiliyor.

Komedi ile mülteciliği anlatmak: Damien Dünyayı Değiştirmek İstiyor

Fransa’da mültecilerin, çocuk dahi olsalar, yaşadıkları zorlukları eğlenceli bir şekilde ele alan Damien Dünyayı Değiştirmek İstiyor filminin başrolünde Melisa Sözen ve Franck Gastambide var. Beyoğlu Sineması'nda yapılan gösterimin ardından, Yönetmen Xavier de Choudens ile Melisa Sözen izleyicilerin sorularını cevapladı.

Öncelikle nasıl birbirinizi buldunuz? Melisa Sözen çok ünlü, etkili bir oyuncu, bu buluşma nasıl gerçekleşti?
Xavier de Choudens: Bizi tanıştıran aslında kasting yönetmenimizdi. Özellikle Fransa’da tanınan bir aktris aramıyordum. Bunun zaman alacağını düşünmüştüm. Fakat kasting direktörümüz beni Melisa’yla tanıştırdı. Bir hafta içinde işimiz tamamlanmıştı. Yani kapı açılır aydınlığı görürsünüz ya, aynı o şekilde oldu.
Melisa Sözen: Benim için de ilk senaryo kâğıtları geldiğinde çok heyecanlı oldu. Ben nerdeyse hiç Fransızca bilmediğim için hemen Fransızca hocamla sahneleri ezberlemeye başladım. Şahane bir kasting direktörümüz vardı, sahneleri onunla beraber çalıştım. Ben onları Xavier’ye yolladım, sonrasında Fransa’ya gittim ve her şey çok güzel oldu.

Melisa Sözen’in oyunculuğuna Türkiye’de aşinayız ama başka bir dilde duyguyu bu kadar güzel ifade edebilmek nasıl bir şeydi?
M.S.:
Şöyle çok güzel bir yanı olduğunu fark ettim, normalde sette etrafınızda çok fazla şey gelişiyor, dikkat sürekli dağılıyor. Ama bu sette bir farklılık vardı, etraftaki hiçbir şeyi anlamıyorum ve sadece rolüme yoğunlaşıyordum. Bu açıdan çok faydası olduğunu söyleyebilirim. Bunun haricinde farklı bir dilin bedendeki yansıması başka duyguları çağırıyor. Mesela şu an Türkçe konuşurken, o dile aşina olduğum için, bedenim de hareketleri otomatik olarak getirdiği için, başka bir dilde de yeni bir kapı açılıyor. Yeni bir beden dili, yeni bir jest şekli, başka bir düşünce şekli geliştirdim ve bu tecrübeleri çok sevdim.
X.C.: Benim için de oldukça ilginç bir deneyimdi. Çünkü İngilizcem çok iyi değil, birkaç kelime üzerinden birbirimizi anlamaya çalışıyorduk. Dolayısıyla sürekli olarak kelimelerle bir şeyler anlatmak çok yorucu olabiliyor, bazen sadece gözlerle anlatmak daha kolay ve anlaşılırmış.

Filmde vermek istediğiniz mesajı Fransa kamuoyu anladı mı?
X.C.: Aslında evet. Bilhassa gençlerde böyle bir aydınlanma var. Ama bir taraftan da baktığımızda Fransa’da göçmenler sorunu gündeme geldiği zaman, pek de bir önem teşkil etmiyor kamuoyunda. Maalesef bu sorun, Fransa’da çok da ciddiye alınıyor gibi gözükmüyor. Yani aslında filmi seyrettiklerinde gerçekten etkilendiler ama filmin vermek istediği politik mesajlardan ziyade Selma karakterinin hayatına ve filmin geneline odaklanıldı. Ama bilindik bir şey de var ki Fransızlar göçmenler ve mültecilerden kaçınıyorlar.

Ulusal Yarışma ve Ulusal Belgesel Yarışması’nda gösterimler devam ediyor

Ulusal Yarışma filmlerinden Görülmüştür, bir hapishanenin mektup okuma komisyonunda çalışan Zakir’in hikayesini anlatıyor. Yönetmen Serhat Karaaslan ve film ekibinin katılımıyla, Atlas Sineması’ndaki gösterimin ardından izleyicilerle soru-cevap yapıldı.

Emin Alper’in Ulusal Yarışma’da yer alan Kız Kardeşler filmi, Atlas Sineması’nda, yönetmen ve film ekibinin katılımıyla yapıldı. Film, üç kız kardeşin, kasabadaki bir aileye besleme olarak verilmek için gizli bir rekabet içine girişini konu alıyor.

Hem Uluslararası Yarışma hem de Ulusal Belgesel Yarışması'nda yer alan Aether, yakında bir barajın suları altında kalacak toprakların hikâyesini anlatıyor. Filmin gösterimi Pera Müzesi Oditoryumu’nda, yönetmen Rûken Tekeş’in katılımı ile yapıldı.

Ulusal Belgesel Yarışması’nda Orhan Tekeoğlu'nun yönettiği, bir baba-oğulun dramatik hikâyesini anlatan Vargit Zamanı ve Aylin Kuryel ile Fırat Yücel’in yönettiği, Türkiye’den İsrail’e insan saçından yapılan peruk ticaretini ele alan Baştan Başa'nın da gösterimleri yapıldı.

Festivalde Bugün | Söyleşi: İyi Festival Nedir Ki?

Görsel-işitsel dünyada dijitalleşme, teknolojik atılımlar, internet, veri depolama, aktarma sayesinde izleme ve gösterme biçimleri, pratikleri ve algısı hızla değişti, değişiyor. Bu dönüşüm ve değişim, sinema endüstrisinde izleyici dahil tüm oyunculara dokundu. Peki, günümüzde film üretimi ve dağıtımı biçimlerinin geçirdiği süreç festivalleri nasıl etkiliyor? Festivalleri nasıl bir gelecek bekliyor? Festivalin jüri üyelerinden, Berlinale Forum program yöneticisi Anna Hoffmann, Berlinale Avrupa Film Marketi direktörü Matthijs Wouter Knol, İstanbul Film Festivali direktörü Kerem Ayan ve Köprüde Buluşmalar yöneticisi Gülin Üstün, sinema yazarı ve festival danışma kurulu üyesi Engin Ertan moderatörlüğünde bu güncel gündemi “iyi bir festival nasıl olur” ekseninde ele alacaklar.

14 Nisan Pazar, 14.00, Ücretsiz
Yapı Kredi Kültür Sanat, İstiklal Cd. No: 161, Beyoğlu

Festivalde Yarın | Festival Sohbeti: Andreas Sinanos

Festivalin bu yılki Ulusal Yarışma jürisinde yer alan Andreas Sinanos görüntü yönetmeni olarak başta Theo Angelopoulos’un sekiz filminde, Türkiye’den Özcan Alper, Semih Kaplanoğlu, Tayfun Pirselimoğlu, Yunanistan’dan Vassiliki Iliopoulou, Yiannis Diamantopoulos, Christos Vacalopoulos, Nikos Cornelios ve Lefteris Xanthopoulos’un filmlerinde de çalıştı. Andreas Sinanos bu festival sohbetinde yazar ve akademisyen Aslı Selçuk’la, yıllara yayılan kariyerini, mesleğinin inceliklerini ve elbette büyük usta Angelopoulos’la ilişkisini festival izleyicileriyle paylaşacak.

15 Nisan Pazartesi, 16.00, Ücretsiz Yapı Kredi Kültür Sanat, İstiklal Cd. No: 161, Beyoğlu

Festivalde günün filmlerinden:

Sinek Kuşu | 16.00 | Cinemaximum City’s Nişantaşı
Beyaz Karga | 21.30 | Cinemaximum Zorlu Center

Festivalde günün belgesellerinden:

El Pepe, Yüce Bir Yaşam | 11.00 | Cinemaximum City’s Nişantaşı
Gulyabani + Bulutlar | 16.00 | Pera Müzesi Oditoryumu

Yukarı