9 Nisan Pazartesi

Sunumlar:

Bir Kayboluş Hikâyesi…

Festivalin “Genç Ustalar” bölümünde yer alan Kaybolma’nın Rexx Sineması’ndaki gösterimine yönetmen Ali Asgari de katıldı. Uzun bir gece boyunca geçen film, hastane hastane dolaşan çaresiz iki genç âşığın peşinde Tahran’ın dört bir yanından insan manzaraları sunuyor.

Gösterimin ardından seyircilerden gelen soruları yanıtlayan yönetmen Asgari, filmin baştan sona bir kayboluş hikâyesi olduğunu söyledi. Kadın karakterlerin hikâyedeki yerine dair şöyle dedi: “Bu film, gerçek bir hikâyeden ilham alınarak yazıldı. Bir kadın arkadaşım senaryonun yazım aşamasında bana çok yardımcı oldu. Zaten onun arkadaşlarından birinin başına gelen bir hikâye bu. Hem senaryo yazımında hem de karakterlerin oluşumunda kadınlarla empati kurdum. Empati kurmamın başka bir nedeni de sadece kadınlardan oluşan bir aileden gelmem. Altı kız kardeşim var, ben ise en küçük kardeşim.”

Çifte Trajedi

Aynı adamın yasını tutan Alman bir fırıncı ile İsrailli dul bir kadının hikâyesi üzerine kurulu, “Nerdesin Aşkım?” filmlerinden Pastacı’nın yönetmeni Ofir Raul Grazier, filmin Cinemaximum Zorlu Center’da yapılan gösterimine katıldı. Sözlerine filmin çok sınırlı bir bütçeyle çekildiğini ve ancak 8 yılda tamamlanabildiğini dile getirerek başlayan yönetmen, gösterimin ardından seyircinin sorularını da yanıtladı: “Bu film, içindeki karakterlerle, bildiğimiz, klasik bir ailedeki ilişki anlayışının sınırlarını zorlamayı deniyor. Bu filmle cinsellik, din, dil ya da ırka dayanan bütün iletişim yollarını yıkarak farklı iletişim kurma yollarına işaret ettim. Zaten bütün karakterlerin çektikleri sıkıntı ve verdikleri mücadelenin sebebi de bu. Bu sınırlamalardan kurtulup, kendileri olma çabası yüzünden acı çekiyorlar.”

Hikâyenin gerçek bir olaydan esinlendiğini söyleyen Grazier, filmin çıkış noktasını ise şöyle açıkladı: “Sevdiğiniz birini kaybediyorsunuz ama bir taraftan da o sevdiğiniz kişi size yalan söylemiş. Çifte bir trajedi var ortada. Böyle birini kaybedince yasını nasıl tutarsınız?”

Hayatta Kalma Mücadelesi

“Genç ustalar” seçkisinde yer alan Eliran Elya’nın ilk uzun metraj filmi Şüphe, film ekibinin katılımıyla Avrupa Prömiyerini Cinemaximum City’s Nişantaşı’nda yaptı. Karıştığı motosiklet kazasının ardından zorunlu sosyal hizmetle sorunlu öğrencilere sinema dersi veren şair Assi karakterini takip eden filmle ilgili yönetmen Eliran Elya  şunları söyledi: “Filmdeki çocukların hepsi Yahudi ya da Müslüman değil ama hepsinin maruz kaldığı bir şiddet ve ses çıkaramadığı kişiler var. Onların hayatta kalma hikâyesini anlatmaya çalıştım.” Filmde yer alan Eden karakterinin gerçek bir kişi olduğunu söyleyen yapımcı Oren Rogovin; “Eden, Tel Aviv’de birisini öldürdüğü için 35 yıl yedi. Bu yüzden filmi izleyemedi. Film, Eden’in yanı sıra daha çok benim hayat hikâyemle ilgili. Tüm dünyada riskli durumlar altında yaşayan çocuklarla ilgili” dedi.

Bir İskandinav Masalı

“Genç Ustalar” filmlerinden Karanlıklar Vadisi yönetmen Jonas Matzow Gulbrandsen’in katılımıyla Beyoğlu Sineması’nda gösterildi. Krzysztof Kieslowski'nin bestecisi Zbigniew Preisner’in elinden çıkmış filmin müzikleriyle ilgili Gulbrandsen şunları söyledi:” Benim filmimin metnini, renklerini, algısını, felsefesini müzikle yaratacak birine ihtiyacım olduğunu biliyordum. Kieslowski ile çalıştığı filmlerde müziği ile filmi, daha önce bugünün hiçbir bestecinin çıkaramadığı yerlere çıkardığını gördüm.” Daha önceki filmlerinde müzik kullanmadığını, kendisi için müzik kullanımının bu filmle bir ilk olduğunu ekleyen yönetmen Gulbrandsen, “filmi yazdığımda, bu filmin müziğe ihtiyacı duyduğunu biliyordum” dedi.

İskandinav masallarından ve mitolojisinden esinlenen bir hikâyeye sahip Karanlıklar Vadisi’nin başarılı genç başrol oyuncusunun sezgisel bir şekilde rolünü çıkardığını söyleyen Gulbrandsen, “çocukları yönetmek gerçekten zor ama ben çok şanslıydım. O seçmelere gelen ilk çocuklardandı. Görür görmez doğru çocuk olduğunu hissetmiştim” dedi.

Etkinlikler:

Türk Sinemasının Köşe Taşları

Festivalin bu yılki Sinema Onur Ödülleri sahipleri; Yeşilçam’ın en üretken yönetmenlerinden Aram Gülyüz, Türkiye’de öykücülüğün Toros zirvesi, yazar ve senarist Osman Şahin ve Türk sinemasının en özgün sinemacılarından, yapımcı Arif Keskiner, eşsiz bir Yeşilçam sohbeti için duayen sinema yazarı Atilla Dorsay moderatörlüğünde, festival merkezi Yapı Kredi Kültür Sanat’ta bir araya geldi.

Popüler sinema ustası: Aram Gülyüz

Atilla Dorsay, ilk olarak sözü, sinemaya başlama macerasını anlatmak üzere Aram Gülyüz’e verdi: “Kore’ye gönüllü olarak gittiğimde altı tercüman teğmenle aynı çadırdaydık ve bunlardan biri Halit Refiğ’di. Normal şartlarda Halit ile arkadaş olmama imkân yoktu, ama 18 ay baş başa olunca acayip arkadaşlık başlıyormuş. ‘Sen matrak adamsın, sinemaya gel’ diye tutturdu, benim de aklıma yattı.”

Yeşilçam’ın gerçek anlamda ilk sesli filmini çeken Gülyüz bu konuyla ilgili, “Türkiye’yi ziyarete bir Fransız yönetmen geldi, bize onu gezdirin dediler. İki günde, dört tane Türk filmine gittik; akşam bir bara gittik ve orada dedi ki, ‘Sizin yaptığınız iş filmciliğe çok benziyor. Düşündüm de bizim artistlerden de hep aynı ses çıksa ne kadar komik olur.’ Onunla izlediğimiz dört filmi de aynı insan seslendirmişti o zaman. İşte ben orada dublaja düşman oldum.” dedi.

Sayısız filmin esin kaynağı: Osman Şahin

Söz Osman Şahin’e geldiğindeyse Dorsay, Yılmaz Güney’in onun hakkında söylediği bir sözü hatırlattı: “Hiç farkında değilsin ama sen tam bir sinemacısın, babam.” Bugüne kadar 23 öyküsü filme alınan, 60 festivale katılan bu filmler toplamda 35 ödül kazanan Osman Şahin, şunları söyledi: “Ben hep gördüklerimi yazdım ve hep sıkışmış insanları gördüm. Ölümden başka bir şey görmedim. İnsan yazınca ustalaşıyor. Sinema entrika ister, dümdüz gitmiyor. Ben de Anadolu’nun okumamış, yetişmemiş, sıkışmış insanını yazdım. Öykülerimden Kızgın Toprak’taki ‘çocuğunu kesen adam’ karakteri, gerçek bir olaydan yola çıkıyor mesela.”

Yeşilçam’ın kesiştiği isim: Arif Keskiner

Otobüs, Kapıcılar Kralı, Selvi Boylum Al Yazmalım, Köşeyi Dönen Adam gibi filmlerinin yapımcılığını yapan Arif Keskiner ise söze şöyle devam etti: “Yönetmenlik yaptığım filmleri kardeşim için yaptım. Asıl sinemaya bulaşma hikâyem çocukluktan geliyor; o dönemden beri şiir yazma merakım var. Bir gün Şükran Kurdakul bana ‘Kötü şiir yazıyorsun’ dedi. Hemen yanındaki Edip Cansever de ‘Çocuğun üzerine gitme, daha çok genç, yaza yaza daha iyisini yapacak’ diye lafa girdi. Aynı masada Yüksel Arslan da vardı. Yeşilçam’a girişim de bu insanlar sayesinde oldu.”

Köprüde Buluşmalar:

Köprü’de Ses Buluşması

Köprüde Buluşmalar üçüncü gününde, sinemanın belki de en zor ve çetrefilli alanı sesi masaya yatırdı. Yönetmen ve kurgucu Ayris Alptekin, yönetmen ve İstanbul Film Festival Direktörü Kerem Ayan, Postbıyık’ın kurucu ortaklarından Yalın Özgencil ve Melodika kurucu ortaklarından Taylan Oğuz’un bireysel deneyimlerini paylaştıkları, ses tasarımı ve kurgusunda sık yapılan hatalara değindikleri bu söyleşi, Soho House’da yapıldı. Söyleşinin moderatörlüğünü yapımcı Nadir Öperli üstlendi.

Ön hazırlık sürecinden itibaren filmin ses tasarımına da kafa yormak ve ses profesyonelleriyle pre-prodüksiyon ve prodüksiyon süreçleri boyunca daima iletişim kurmak gerektiğinin altının çizildiği söyleşide, Taylan Oğuz şöyle dedi: “İdealde olması gereken olmuyor; bize senaryo aşamasında gelmesi lazımken genellikle iş bittikten sonra, sesi sonlandırmak için gelenler oluyor.” Sesi aynı zamanda başka bir hikâye anlatıcısı gibi görmek gerektiğini söyleyen Ayris Alptekin, “Hangi sesi koyduğunuz değil, bazen hangi sesi çıkardığınız da kurmak istediğiniz evrene çok hizmet ediyor” diyerek ekledi: “Ses dramaturjisi gibi bir alan olsa keşke. Senaryo aşamasından itibaren buna kafa patlatan ekipler olsa ve süreç boyunca sesi takip eden, onun yönetmenin kurmaya çalıştığı evrenle paralel gidip gitmediğini kontrol eden biri olsa…”

Projenin ses süpervizörü olduğu durumlarda, ses post-prodüksiyon takibinin daha sağlıklı işlediğini belirten yapımcı Nadir Öperli, “Önceden ön keşiflere bile sesçi olmadan gittiğimizi hatırlamıyorum, ama sesçiler artık bütçesel sebeplerden dolayı sürece dahil edilmiyor” dedi. Tek bir kişinin bütün ses sürecini yapmaması gerektiğini söyleyen Yalın Özgencil, “Diyalog, ses tasarımı, final mix gibi süreçlerin aşamalara ayrılması ve ekiplerin hâkim oldukları alanda çalışması önemli” dedi.

Türkiye’deki altyapı, ekipman ve teknik elemanların Hollywood’dan geri kalmadığını vurgulayan Taylan Oğuz, “Burada önemli olan şey vakit ve bütçe” dedi.

Yukarı