15 Nisan Pazar

Sunumlar:

Orhan Oğuz: “Bu filmin çekimi 50 yıl, post prodüksiyonu üç ay sürdü.”

“Türkiye Sineması” bölümünde “Yarışma Dışı” seçkisinde yer alan Eksi Bir, yönetmen Orhan Oğuz ve film ekibinin katılımıyla Beyoğlu Sineması’nda gösterildi. Büyük bir kısmı bir aracın içinde geçen film, üç zabıtanın evsiz bir adamı teslim edebilecekleri resmi bir kurum aradıkları bir gece boyunca geçiyor. Atıldığı kültür merkezinde bulunmayı hak eden tek kişinin aslında evsiz Şemsi karakteri olduğunu söyleyen yönetmen, senaryo kurgusu olsa da filmin gerçek bir olaya dayandığını anlattı: “O dört kişi çok talihsiz bir gece yaşıyorlar. Bu olayı yaşayan arkadaşım beni o gecenin sabahında arayıp olayı anlattığında, çok etkilendim. Dört yıl sonra bu filmle karşınızdayım” dedi ve ekledi: “Bu filmin çekimi 50 yıl, post prodüksiyonu üç ay sürdü.”

Kenan Kavut: “Kaba şiddet bana itici geliyor.”

“Sinemada İnsan Hakları Yarışması” ve “Ulusal Yarışma” bölümünde yer alan Kaçış, Atlas Sineması’nda yönetmen Kenan Kavut ve film ekibinin katılımıyla gösterildi. Kavut, “Amacımız konuya duyarlı davranmaktı; kaba şiddet bana itici geliyor. Kaba şiddet nasıl evrilir diye düşündüm. Savaşı yaşamayanların da sorunu bu aslında. Aliye (Jale Arıkan) yalnız ve yaralı bir karakter. Kurbağa toplayan adam (Ali Suliman) karakteri ile savaştan kaçıp gelen birinin travmasını yansıtmak istedim. Aslında o, karakterin kafasında yarattığı bir sanrıydı ve öyle birisi yoktu.” 

Yönetmenin kişisel tarihine ait Parçalar…

“Türkiye Sineması” bölümünden “Ulusal Belgesel Yarışma” seçkisinde yer alan Parçalar Pera Müzesi Oditoryumu’nda gösterildi. Gösterimden sonra yönetmen Rojda Akbayır seyircilerden gelen soruları yanıtladı: “12 Eylül ile ilgili bir şey yapma fikri aklımda vardı. Babam 12 Eylül’den etkilenmişti ve belgesel bir şekilde kendi aile hikâyeme dönüştü. Zor bir yolculuk oldu. Aile sırlarıyla yüzleşmek zordu, dolayısıyla çok depresif zamanlarım oldu. Bu belgesel, babama doğru bir yolculuktu. (…) Çok şanslıydık, ekibimiz çok iyiydi, herkes bu projeye inandı. 10 yıl boyunca Belgesel Sinemacılar Birliği’nde çalıştığım için çok belgesel izledim, onun da etkisi oldu. Burada ‘nostaljik bir hikâye nasıl evrensel bir hikâyeye dönüştürülür?’ sorusunun üzerinde çok durduk” dedi.

György Kristof: “Filmde her şeyin, her şeyle bir bağlantısı var.”

“Genç Ustalar” seçkisinden Dışarıda, Slovakyalı Macar yönetmen György Kristof’un katılımıyla Cinemaximum City’s Nişantaşı’nda gösterildi. Yönetmen Kristof şöyle dedi: “Filmdeki karakter gibi ben de Macaristan doğumluyum, Slovakya’da çalıştım, dört, beş ülkede bulundum. Bu filmle hem her yerde hem de hiçbir yerde olma duygusunu anlatmak istedim. Filmde hem benden hem babam ve annem hem de akrabalarımın hikâyelerini anlattım. Ayrıca sosyalizm sonrası Doğu Avrupa ülkelerinin durumunu da göstermek istedim çünkü hepsinin ortak bir ruhu var. Film boyunca birçok karşılaşma ve rastlantı var, her birinin de mikro dünyaları var. Filmde olan her şeyin, her şeyle bir bağlantısı var.”

Fantastik, gerilim, korku ve müzikal

“Uluslararası Yarışma” filmlerinden Görgü Kuralları Cinemaximum City’s Nişantaşı’nda filmin Portekizli başrol oyuncusu Isabél Zuaa’nın katılımıyla gösterildi. “Bir çocukla sahne paylaşmak zordu” diyen Zuaa, her zaman çocuk oyuncu sette olamadığı için yeri geldiğinde sopaya dönük oynadığını söyledi: “Her sahnenin duygusu farklıydı; içgüdülerimle oynadım. Yönetmenden gelen direktifler sonucu ilk yarıda içine kapalı bir karakterden, ikinci yarıda anaç ve sevgi dolu bir hale büründüm.”

Yazgı ve talih kavramları üzerine…

“Mayınlı Bölge” bölümünde yer alan Köpuzlar, yönetmen Andrés Goteira’nın katılımıyla Cinemaximum City’s Nişantaşı’nda gösterildi. Yazgı ve talih kavramlarıyla oynayan film, Goteira’nın ilk uzun metraj denemesi. Goteira filmin çıkış noktasıyla ilgili şunları söyledi: “Birbirinden bağımsız üç farklı hikâye yazdım önce. Bu hikâyeler üzerinde düşünürken olup biteni pasif bir şekilde izleyen seyircileri ekleme fikri çıktı. Benim için hikâyenin asıl kahramanı seyirciler. Hepimiz kocaman bir balonun içinde yaşıyoruz. Yanı başımızda kötü bir şey oluyor ve biz müdahale edebiliyorsak, iyi bir insan oluyoruz. Ama bazen de bu balonun içinden çıkmaya korkuyoruz. Pasif kalıyoruz, susuyoruz.” Hikâyenin aslında bir oyun olduğunu, bu durumun kendisine karakterlerle istediği gibi oynayabilme özgürlüğü tanıdığını söyleyen yönetmen filmin müzikleriyle ilgili gelen soruya ise şu şekilde yanıt verdi: “Filmin çatısını oluştururken hep bu müzik aklımdaydı. Bir arkadaşıma aklımdakini anlattım ve bu müziği yapmasını istedim. Sinir bozucu olması bilinçliydi. Sizin derinizin içine işlemem gerekiyordu ve bunun için de o müziğe ihtiyacım vardı.” 

Şükrü Alaçam: “Film, gerçekten yaşanmış bir hikâye.”

“Türkiye Sineması” bölümünde “Yarışma Dışı” seçkisinde yer alan Locman yönetmeni Şükrü Alaçam ve film ekibinin katılımıyla Beyoğlu Sineması’nda gösterildi. Filmden sonra gelen soruları yanıtlayan Alaçam, “film gerçekten yaşanmış bir hikâye” dedi: “Bir kısmını biz uyarladık ama Uğur karakteri babam, Berrak karakteri de ablamdı. Ablam 1987’de öldükten sonra dünyaya 1988’de ben geliyorum. Bunun bilinci ile yaşadım ve bu filmi yaparken de bunu hissettim. Locman bana şöyle bir şey yarattı: O bana hayatını hediye etti, ben de ona filmi hediye ettim.” Filmin oyuncularından Nergis Çorakçı ise şöyle dedi: “Şükrü’den senaryoyu alıp ‘aşure ve çocuk’ meselesini okuduğumda gerçekten çok etkilendim ve çok ağladım. Bana göre o sahne dünya sinemasında çok iyi yazılmış, çok önemli, çok farklı bir sahne… O sahnede, bu senaryoda olmaktan çok mutlu oldum.”

Zamansızlık içinde bir değişim: Tuzdan Kaide

Hem “Uluslararası Yarışma” hem “Ulusal Yarışma”da yer alan Tuzdan Kaide, filmin yönetmeni Burak Çevik ve film ekibinin katılımıyla Atlas Sineması’nda gösterildi. “Benim için Atlas Sineması çok önemlidir. Bir gün Atlas’ta filmim gösterildiğinde kendime yönetmenim diyebilirim demiştim. Bugün buna vesile oluyor” diyen yönetmen Çevik, filmin çekim sürecinin bir buçuk yıla yayıldığını söyledi. Kısıtlı bir bütçeyle çalıştıklarını anlatan yönetmen büyük finansal kaynak olmasa da film yapılabileceğini söyledi.

Zamanda sabit kalan bir kadının hamile olduğunu öğrenmesiyle kayıp kız kardeşini arayışını anlatan filme dair yönetmen, “Birini doğurmak bir sürü soru getiriyor beraberinde. Bu kaosun içine birini getirip getirmemek sorusu var. Ana karakter hamilelikle bir değişim geçiriyor” dedi. Sekanslar halinde ilerleyen filmin temsille çok derdi olduğunu söyleyen Çevik; “filmde fotoğraf, ultrason ve resimler görüyoruz. Sekansları, resimler ayırıyor. Bunların kurgulanması hikâyeyi daha somut hale getirdi. Tersi seyirciye ulaşmayabilirdi” dedi.

Biçimsel bir tercih olarak erkek suretinin görünmediği filmin zamansızlığına dair Çevik şöyle dedi: “Format olarak 4/3’ü zamansız buluyorum. Film yapmaya karar verdiğinizde çok fazla araç olduğunu görüyor ve onları bir şekilde kullanmak istiyoruz. Güzellik anlayışı yarın değişebilir. Onun peşinden koşmak yerine bir iskelet, yapı kurmak gerek diye düşünüyorum.” 

Paraguay’dan yalnızca kadınlarla dolu bir film

“Nerdesin Aşkım?” bölümünde yer alan Mirasçılar, festivalin Uluslararası Yarışma jürisinde de bulunan yönetmen Marcelo Martinessi’nin katılımıyla Cinemaximum Zorlu Center’da gösterildi. “Paraguay film endüstrisi büyük değil” diyen yönetmen Martinessi, yapılan her filme çok büyük önem atfettiklerini, eğitimli oyuncu bulmakta zorluk çektiklerini vurguladı ve ekledi: “Bu filmin kazandığı başarı hepimizi çok sevindirdi. Filmde gördüğünüz oyuncuların çoğu amatör. Başrolde gördüğünüz Ana Brun aslında tiyatro oyuncusu fakat en son 20 yıl önce oynadı. Bu film, rol aldığı ilk film. Filmin çekimleri 42 gün sürdü; genelde yapımcılar ‘ne kadar kısa sürede bitirirseniz o kadar iyi’ derler ama biz bunun aksine çaba gösterdik. Çoğu profesyonel oyuncu olmadığı için onlarla çalışmanın vakit alacağını düşünüyorduk. Gördüğünüz yaşlı kadınların kendine, Paraguay’a özgü bir mizah anlayışları var, daha önce hiçbir şeyde rol almayan bu kadınları civardan bulduk. Yaşlı kadınlarla çalışmak biraz vakit aldı o yüzden de 42 gün bize ancak yetti” dedi.

Etkinlikler:

Korhan Futacı: “En iyi film müziği, duymadığınız müziktir”

Festival sohbetlerine bugün, film müzikleri konu oldu. Hamam, Harem Suare gibi pek çok başarılı filmin müziğine imza atmış ve bu yıl festivalde yer alan Sevda ve Kurşunlar’ın da film müziklerini yapmış olan ünlü besteci ve müzisyen Pivio ile söz yazarı, besteci, vokalist ve film müzikleri de besteleyen Korhan Futacı, film müziklerine dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdi.

“Müzik yapmak kolay fakat film için müzik yapmak zor” diyen Pivio, film için beste üretirken, bir filme hizmet ettiğinizi unutmamak gerektiğini vurguladı: “Filmde pek çok insanla birlikte çalışmanız gerekir. Amaç, film için en iyisini yapmaktır, kendi müzikal istekleriniz için değil. Önemsediğim şey, film için doğru ses ve müzikleri ortaya çıkarmak.” İlk film müziğini Hamam için yaptığını söyleyen müzisyen, o zamanlar mühendislik yaptığını anlattı: “Hamam’da hem Doğu’dan hem Batı’dan etkiler olsun istedik. Cennet ve cehennemdi Hamam fikir olarak. Orkestral müziğin yanında saz, bağlama, kemençe, darbuka, tef de çok kullandık. Hamam’ın Cannes’daki gösteriminin ardından, mühendisliği bırakıp filmler için müzik yapmak istediğime karar verdim.”

En son Onur Ünlü’nün Kırık Kalpler Bankası’nın film müziklerini yapan Korhan Futacı ise şunları söyledi: “Asıl mesele; karakterler, mekânlar, yönetmenin anlatmak istediği his, duygu… Filmin içinde o sahne nasıl bir anı temsil ediyor, tepe noktası mı bir bekleme anı mı?” Zaman zaman sete giderek çekimleri izlediğini ve yönetmenle birebir ilişkiyi sette kurmaya başladığını anlatan besteci, Seren Yüce’nin Rüzgarda Salınan Nilüfer filminde birlikte çalışma süreçlerini şöyle anlattı: “Seren avangart caz, serbest doğaçlama bir müzik istiyordu o sahne için. Karakterlerin hayatlarına zıt ve onların yaşantısını adeta balta gibi kesecek bir müzik düşünüyordu.” Kendisinin resim geçmişinden de bahseden Futacı; resim yaparken onun müziğini duyup, müzik yaparken de onun renklerini gördüğünü söyledi ve rengi olan, bir görselliği olan müzikler üretmeye çalıştığını belirtti. Bazen en iyi film müziğinin izlerken duymadığınız, fark etmediğiniz müzik olduğunu ekleyen Futacı, “mesele sesin hissiyatla tam olarak bütünleşmesi. O zaman duyduğunuzu fark etmiyorsunuz bile” dedi.

Çalıştığı her yönetmenin müziğe dair farklı bir yaklaşıma sahip olduğunu açıklayan Pivio şunları söyledi: “ Yönetmen filmin tematik fikrine sahip kişi. Onunla olabildiğince bağlantı halinde olmalısınız. Yönetmenle olan ilişkinin yanı sıra, kurgucu da bu süreçte çok önemli bir rol oynuyor.” Film müziği besteleyenlerin, filmin ihtiyaçlarına ve yönetmenin vizyonuna göre hareket ederek ilerlemeleri gerektiğini dile getiren Pivio, “yıllar içinde film müzikleri yaparken, kendimi tekrar etmemek adına açık fikirli olmak bana en önemli ders oldu” dedi.

Yukarı