Gökhan Tiryaki: “Mesele görsel bir dünya kurabilmekte.”

10 Nisan Salı

Festival sohbetlerinde dün, bu yıl Ulusal Yarışma jürisinde de yer alan ödüllü görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’yi ağırladık. Festivalin danışmanlarından, sinema yazarı Nil Kural’ın moderatörlüğünde yapılan bu sohbette, Tiryaki’nin sinemaya başladığı yıllarından Nuri Bilge Ceylan’la uzun yıllardır devam eden çalışma deneyimlerine ve ana akım filmlere kadar pek çok konuya değinildi.

Fikirlere ve önerilere açık yönetmenlerle çalışmayı tercih ettiğini, çünkü sette her şeye karışmayı sevdiğini söyleyen sinemacı, işbirliği içinde çalışmaktan keyif aldığını, fakat yine de son kararın her zaman yönetmene ait olduğunu söyledi. İyi bir görüntü yönetmeninin, kullandığı kamera ya da ekipmandan bağımsız olduğunu dile getiren Tiryaki, “Mesele görsel bir dünya kurabilmek; önemli olan, hikâyeye hizmet edecek bir çerçeve kurmak. Bunu, elinizde ne varsa onunla yapabilmelisiniz” dedi.

Nuri Bilge Ceylan ile birlikte yaptıkları her filmin ayrı bir deneyim olduğunu söyleyen sinemacı, Bir Zamanlar Anadolu’nun gece çekimlerinde kullanılan ışıkla ilgili, “Nuri çok ışık kullanmaz diye düşünülür, ama biz her gece dört saat ışık yaptık o sette. İki vinçle ışıklar yükseliyordu uzakta. 150 kilovat ışık yapıyorduk. Nitekim gece sahnelerinde istediğimiz sonuçları aldık, ama Orta Anadolu’da kışın ve gece çalışmak çok zordu” dedi. Kış Uykusu’ndaki çekim deneyiminin ise bundan farklı olduğunu belirten Tiryaki, şunları ekledi: “Kış Uykusu’nda iç mekânlar için stüdyo kurduk. Orijinal iç mekân birkaç sahnede kullanıldı, diğerleri stüdyoydu. Bir sahneyi üç günde çektiğimiz için, doğal ışık kullanılmadı tabii ki; ışık yaptık. Stüdyoda çalışmak, gerçek mekânda çalışmaktan her zaman daha kolaydır. Her deneyimin farklı oluşu, Nuri Bilge Ceylan’ın sinemacı kişiliğiyle alâkalı. Oldukça uzun sürede yapıyor mesela filmlerini. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var tabii; normalde ses tasarımcısı, kurgucusu, yapımcısı dört koldan sarılır, herkes kendi tarafını idare eder. Fakat Nuri Bilge Ceylan, tek başına ordu gibi çalışır. Kendi yapar çoğu kısmını ya da o aşamaların kreatif tarafını da denetler; siz de o sürece dahilseniz, bayağı okul gibidir.”

Yönetmenin işçiliğinin ve sette doğal bir ortam kurabilmesinin, filmin başarısıyla doğru orantılı olduğuna değinen Tiryaki, “Mayıs Sıkıntısı belki çok ilginç bir şey anlatmaz ama amcanızı, teyzenizi doğal bir ortamda izliyor olmak, o zaman sinemada görmediğimiz bir anlatıydı. Filmin başarısı da bu; gerçek bir şey izliyormuşsunuz hissi yaratıyor. Nuri Bilge Ceylan, her kare için tek tek çok uğraşır ve çok da iyi yapar, çünkü onun yaptığı filmlerde seyirci her kareyi görür. Hollywood filmlerinde çok hızlı akan ve güzel görünen o kareleri dondurup bir tanesine bakarsanız, bizim film her zaman onlardan çok daha iyidir.” Sözlerine, “Film post’ta yapılır, sette yapılmaz” diyerek devam eden sinemacı, filmin hangi renklerle, nasıl kurgulanıp nasıl bir duygu vereceğinin son kararının post prodüksiyonda gerçekleştiğini vurgulayarak şunları ekledi: “Sanatta kesin bir şey yoktur; denemek, araştırmak, başka insanlar ne yapmış onlara bakmak gerekir, ama başkası yapmış diye yapılmaz. Başkasının yaptığı sizin sanatınıza uyar mı, ona bakmak gerekir.”

Yurtdışında çalıştığı setler ile yurtiçindekiler arasında fark olmadığını belirten Tiryaki, asıl farkı yaratan ve setin yapısını değiştiren unsurun, projenin yapısı ve bütçesi olduğunu söyledi. Senaryodan ziyade yönetmenle birlikte çalışma pratiği kurup kuramayacağına artık daha fazla önem verdiğini ifade eden sinemacı, kendi çalışma pratiğiyle ilgili şunları söyledi: “Ana akım filmlerde çalışmak benim için zor, çünkü ilgimi çekmeyen şeyler anlatabiliyorlar; ama aslında sinemayı destekleyen, insanları sinemaya çeken de ana akım sinema. İnsanlar sinemaya gitmeseydi, ne bu kameralar yapılabilirdi, ne biz burada oturup sinemadan konuşabilirdik; o yüzden ana akım önemli. Daha çok komedi çekiliyor ve komedi iyi yapıldığında da çok önemli bir şeye dönüşüyor; ben de o kısmını kovalıyorum. Bildiğim işi yapıyorum ve iyi yapmaya çalışıyorum. O yüzden de bir ‘arthouse’ filminden farklı çalışmıyorum.”

Fotoğraf: Ersin Durmuş

Yukarı