Ayşe Şasa, 2013 yılında 32. İstanbul Film Festivali'nin Sinema Onur Ödülü'ne lâyık görüldü.

Dünyanın imgesi olan sinema içinden geçen çileli bir macera onunki. Shakespeare “Dünya sahnedir” diyordu. Dünya sinemadır. Hayyam’ın dediği gibi, “oynaşmadayız perdede, kuklasıyız feleğin”. Ayşe Şasa, bu sahnede oldukça güç bir rolün üstesinden gelmeyi başarmış, ıstıraplı ve bereketli bir yaşam sürmüş, bugün hâlâ, yaşlı kürede olup bitenlere karşı oldukça duyarlı bir film sanatçısı, emekçisi ve düşünürü.

Dünya macerası 1941 yılında bir Amerikan hastanesinde başlar. 1963 yılında Çapkın Kız’la başlayan senaryo serüveni ise sırasıyla, Son Kuşlar, Murad’ın Türküsü, Toprağın Kanı, Ah Güzel İstanbul (1966), Kozanoğlu, Balatlı Arif, Harun Reşid’in Gözdesi, İlk ve Son, Cemile, Köroğlu, Utanç, Yedi Kocalı Hürmüz (1971), Güllü, Unutulan Kadın, Battal Gazi Destanı, Cemo, Kambur, Deli Kan, Hacı Arif Bey, Ve Recep ve Zehra ve Ayşe, Ölmez Ağacı, Merdoğlu Ömer Bey, Gramofon Avrat, Arkadaşım Şeytan, Hiçbir Gece, Her Gece Bodrum, Kanayan Bosna ve Dinle Neyden ile sürmüştür.

Kemal Tahir’in düşünce çevresinde bulunmuş olan Şasa, Türk sinemasının önemli yönetmenleriyle çalışmış, Lütfi Akad, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz, Yusuf Kurçenli ve Bülent Oran’la kader birliği de etmiştir.

Yeşilçam Günlüğü adıyla kitaplaşan Dergâh yazıları, sinema tutkusu ve çabasıyla yanıp tutuşan genç kuşaklar nezdinde hayli ilgi görmüş, onların muhayyilesini genişletmiş, bu topraklara özgü bir film dilinin oluşmasına katkı vermiştir.

Şasa, sinemanın lüks bir kategori olmadığını ve bu sanata yaşamın bütün alanlarıyla ilişkili biçimde, bütüncül bir bakışla yaklaşılması gerektiğini de ısrarla ima etmiştir.

Onun çileli yaşamı, “kendi derdini söyleyen” dili, düşüncelerini bizatihi yaşamının içinden çıkarışı, yerli duyarlıktan yola çıkıp evrensel öze doğru yürüyen zihni, manevi-entelektüel hayatımız için özgün bir değerdir. Bu yolculukta, Mağripli bilge İbn Arabi’ye uğrayan yolu, Batılı dramaturjiyi Türk filmine giydirmeye çalışanlar açısından daha da ilgi çekici sonuçlar üretmiştir.

“Sinema tekniğinin temeli, toplumsal kültürdür. Her toplum ya da her uygarlık birimi sinema tekniğinin ana çekirdeğini –sinematografisini– kendi sosyal kültürünün işlevlerine uygun olarak kurmak, geliştirmek durumundadır” diyen Şasa’nın Yeşilçam Günlüğü, Şebek Romanı, Vakte Karşı Sözler ve Bir Ruh Macerası kitaplarıyla düşünce yolculuğu sürüyor.
– Sadık Yalsızuçanlar

Yukarı