Macit Koper, 2017 yılında 36.. İstanbul Film Festivali'nin Sinema Onur Ödülü'ne layık görüldü.

1984’te oyunculuk bölümünden mezun olduğumda Genco Erkal, Dostlar Tiyatrosu’nun bir süredir oynamakta olduğu Galileo Galilei’de, o sezon yurtdışında olan Zeynep Irgat’ın rolünü bana teklif etti. Bu, mesleğe adım atarken genç bir oyuncunun hayallerinin ötesinde, gerçek olamayacak kadar güzel bir başlangıçtı. Dostlar Tiyatrosu’nun en parlak oyunlarından birinde, içinde Genco Erkal, Mehmet Akan, Zihni Küçümen, Güler Ökten ve daha pek çok usta sanatçının yer aldığı bir kadroyla çalışmak heyecan vericiydi ama başarısı tescil edilmiş, bitmiş bir rejinin içine sonradan dahil olmak, hem ürkütücü hem de zordu.

Kadro yaz tatilinden hatırlama provalarına gelmeden önce, oyundaki rol arkadaşım, oyunun müziklerini de yapmış olan Nejat Yavaşoğulları’yla şarkıları çalıp söylemek üzere çalıştık. Ve nihayet tam kadro prova zamanı geldi çattı. O güne kadar sadece seyrettiğim ve yalnızca isimlerini bildiğim ama hiç tanışmadığım oyunculardan oluşan oyun kadrosu, Baro Han’da Dostlar Tiyatrosu’nun eski sahnesinde yapılacak olan provaya geldi. Neşeli, canlı kocaman bir ekip...

Sonra, Genco ve o gün ilk defa karşılaştığım bir oyuncu sahnede yerlerini aldı.

Sessizlik...Sonra her bir sesi tane tane söylenen bir cümle, kadife gibi insanı içine alıveren bir ortak dünya yaratıverdi: “Ayın karanlık yüzüyle aydınlık yüzünü ayıran çizgi-net değil “. Sonradan Macit Koper olduğunu öğrendiğim bu ince yapılı oyuncunun, bir anda bütün sahneyi ve seyir yerini büyüyerek kapladığına tanık olduğum ve bütün sezon boyunca kulis perdesinin ardından adeta ezberlercesine izlediğim sahneyi başlatan bu repliğinin sesini işittirebilecek kadar yazı yeteneğimin olmasını çok isterdim.

1986’da Ömer Kavur’un ‘Anayurt Oteli’nin ‘Gecikmeli Ankara Treniyle Gelen Kadın’ ını oynadığımda artık Macit’i tanıyordum. Ama o, kendisini izleyen herkesi olduğu gibi beni de bir kez daha şaşırtmayı, büyülemeyi başardı ve nasıl ele geçirilemez, sadece O’na özgü bir yaratıcılıkla oynadığını gözler önüne serdi. ‘Zebercet’, o oynasın diye yaratılmış bir karakterdi adeta artık herkes için.

Macit’le, Ömer Kavur’un ‘Gece Yolculuğu’ ve ‘Akrep’in Yolculuğu’ filmlerinde karşılıklı oynarken ya da onu, bunca yıldır sahnede ya da perdede izlerken, bu heyecan verici sürpriz duygusu hiç eksilmeden sürdü.

O, izlerken insanı her şeyden önce insan olarak onurlandıran, hayran bırakan, zekâsı, yaratıcılığı, yeteneği, sanata ve mesleğe yaklaşımı ile başlı başına ilham kaynağı, oyuncu olarak meslektaşları ve seyircisi için olduğu kadar, Türkiye tiyatrosu ve sineması için de bir ayrıcalıktır.

Teşekkürler Macit Koper.
–Şahika Tekand

Yukarı